Hizmet Süresinin Tespitinde Hak Düşürücü Süre

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu

Esas:2004/21-369

Karar:2004/371

 HİZMET SÜRESİNİN TESPİTİNDE HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE

Taraflar arasındaki “hizmet tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 4.İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 26.11.2002 gün ve 2000/644-2002/849 sayılı kararın incelenmesi davalı SSK vekili ve davalı Hayrettin Güler vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 01.05.2003 gün ve 2003/2318-4138 sayılı ilamı ile ; ( …

1.Dosyadaki yazılara toplanan delillere hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre, davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2.Davacı 1991-1994 tarihleri arası davalıya ait işyerinde hizmet akdine dayalı olarak Kurum bildirim olup sürekli çalışma tespiti istenmiştir. İstem tanık sözlerine dayalı olarak kabul edilmiştir.

Gerçekten, davacının işyerindeki çalışmaları işe giriş ve çıkış bildirgeleriyle Kurum’a kısmi bildirilmiştir. Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 79/8.maddesi hükmünce ; Kurum’a bildirilmeyen hizmetinin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespitini istediği hizmet verenin geçtiği yılın sonunda başlayarak 5 ( 3395 sayılı yasa ile 20.06.1987-07.06.1994 tarihleri arası 10 yıl ) içinde açılması gerekir.

Davacının tespitini istediği sürelerde 91/2.dönem sonrası sürekli çalıştığı bordro tanık beyanlarıyla sabittir. Bu dönemlerde 91/2-31.03.1992 tarihler arası tam bildirilmiş 01.06.1994-01.09.1994 tarihleri arası 10 gün eksiği ile bildirilmiştir. Şu duruma göre 1991/2.döneme ilişkin işe giriş tarihinden önceki dönem 10 yıllık hak düşürücü süreye uğradığından reddi gerekir.

O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, işverence kuruma eksik bildirilen hizmet süresinin tespiti istemine ilişkin olup, yasal dayanağı 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79. maddesidir.

Davacı 26.06.2000 tarihli dava dilekçesinde ve aşamalardaki beyanlarında özetle; davalı işverenlere ait işyerinde 1475 ve 506 sayılı yasalara tabi işçi statüsünde olmak üzere 1991 yılı Şubat ayından 1994 yılının Ekim ayına kadar bilfiil tam ay olarak çalışmasına karşın, bunların Sosyal Sigortalar Kurumuna eksik bildirildiğini kurumdan fiili hizmet belgesi istediğinde anladığını, ifadeyle, anılan ve noksan gösterilmiş bulunan fiili hizmet süresinin tespitini, davalı kurumun murakabe görevi ve kararın infaz mercii olması nedeniyle husumetin yöneltilmesini, masrafların davalı işverenden alınmasını istemiştir.

Davalı SSK vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının çalıştığını iddia ettiği döneme ilişkin belgelerinin kuruma verilip verilmediğinin araştırılması ve bu konuda her türlü delilin toplanması gerektiğini, ifadeyle, davanın öncelikle hak düşürücü süre, esasa girilmesi halinde de ispat edilemediğinden reddini savunmuştur.

Davalı işverenlerden Hayrettin Güler vekili cevap dilekçesinde; öncelikle 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçmesi nedeniyle, esasa girilmesi halinde de davacı işçinin çalışmalarının kuruma düzenli olarak bildirildiğini, işverenin faaliyet gösterdiği iş kolunda işçilerin parça başı çalıştıklarını, daha iyi ücret teklif edildiğinde işverene hiç haber vermeksizin dahi derhal işi bırakabildiklerini, davacı işçinin de bu şekilde zaman zaman çalışıp ayrıldığını, davacının çalışıp da SSK’ya bildirilmeyen herhangi bir süresinin olmadığını, davanın reddini savunmuştur.

Yerel Mahkeme: “…Her ne kadar işe giriş bildirgesi verilmemiş ise de 4 aylık prim bordrolarında davacının isminin yer alması sebebiyle kurumun sigortalı çalışmadan haberdar olduğunun kabulü ile davanın 06.07.2002 günlü bilirkişi raporunda tespit edilen süreler yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekmiştir….” Gerekçesiyle 1991/1 dönemde 90 gün, günlük 11.734 TL; 1991/3 dönemde 120 gün, günlük 15.667 TL; 1992/1 dönemde 30 gün, günlük 19.805 TL; 1992/2 dönemde 120 gün günlük 24.652 TL; 1993/3 dönemde 120 gün günlük 28.022 TL; 1993/1 dönemde 120 gün günlük 31.619 TL; 1993/2. dönemde 120 gün günlük 31.619 TL; 1993/3 dönemde 120 gün günlük 35.595 TL; 1994/1 dönemde 120 gün günlük 37.110 TL; 1994/2. dönemde 40 gün günlük 41.654 TL ücretle olacağının kabul ve tespitine, davacı tarafından yapılan 46.160.000 TL yargılama giderinin davalı işverenden alınarak davacıya verilmesine, karar vermiştir.

Davalılardan kurum ve H. Güler vekillerinin temyizi üzerine Yüksek Özel Dairece: sair temyiz itirazları reddedilmiş; 1991/2. döneme ilişkin işe giriş tarihinden önceki dönem için ise “10 yıllık hak düşürücü süreye uğradığından reddi gerektiği” gerekçesiyle hüküm bozulmuştur. Mahkemece önceki kararda direnilmiş; hüküm SSK ve işverenlerden Hayrettin vekili tarafından temyiz edilmiştir.

 

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının, 1991/1-2.dönemlerine ilişkin talebi yönünden hak düşürücü sürenin söz konusu olup olmadığı, noktasında toplanmaktadır.

 

Öncelikle ifade edilmelidir ki, çalıştırılanlar 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 2. ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin aynı Kanunun 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir isleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları Kanunun 6/1 maddesinde yer alan acık hükum geregidir.

Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları oncelıkle kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi, koşullarına da bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması halinde ise bildirimsiz/kaçak çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olup, ülkenin gerçeklerinden biridir. İşte bu noktada işçinin bir takım yasal haklarından yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.

Bilindiği üzere, sigortalı hizmetin tespiti davaları kamu düzenini ilgilendirmekte ; bu niteliği gereği özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerekmektedir. Bu davaların yasal dayanağı 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 79.maddesinin 10 ( eskisi 8 ) nolu bendi olup; bu bentte “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” açıklanmıştır.

Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere bu tür tespit davasını ancak sigortalılar açabilir ve kimlerin sigortalı sayılacağı da az yukarıda ifade edildiği gibi Kanunun 2 ve 3.maddelerinde hükme bağlanmıştır. Sigortalı tarafından açılan davada, her türlü delille kanıtlanabilen çalışma olgusunun usulünce belirlenmesinden sonra bu çalışmanın sigortalı çalışma olup olmadığı; ardından da ücret olgusu ve çalışılan zaman üzerinde durulmalıdır.

İşverenin, çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri kuruma vermesi gerektiği Kanunun 79/1. maddesinde açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin dördüncü kısmında işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi ( SSİYön.Madde16 ) , dört aylık sigorta primleri bordrosu ( SSİYön. Madde 17 ), sigortalı hesap fişi ( SSİY. Yön. Madde 18 ) vs.dir. Yönetmelikte sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması halinde artık Kanunun 79/10 ( eski 8 ) maddesinde yer alan hak düşürücü süreden söz edilemez. Yargıtay uygulamasında anılan maddenin yorumu geniş tutulmakta ; eğer sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada kurumun işçinin çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından soz edilemeyeceği kabul edilmektedir. Diğer taraftan, kurum tarafından yapılan bir tespitin olması halinde de aynı kabul şekline ulaşılmaktadır. Bu kabul şeklinin temelinde yatan neden; hic bildirim yapılmayan sigortalılarla, kısmi bildirim yapılan sigortalıların aynı hukuksal statüye tabi tutulmalarının hukuka ve hakkaniyete aykırı olacağının düşünülmesidır.

 

Halen yürürlükte olduğu şekliyle dava açma süresi beş yıl olup, hak düşürücü süredir. SSK nun yürürlüğe girdiği tarihte beş yıl olan hak düşürücü süre 20.06.1987 tarih ve 3395 sayılı Kanunun beşinci maddesiyle on yıla çıkarılmışken, 01.06.1994 tarih ve 3995 sayılı Kanunun 3. maddesiyle, tekrar beş yıla indirilmiştir.

 

Diğer taraftan, kesintili bildirimle ilgili olarak 01.01.2000 tarihinde yürürlüğe giren 25.09.1999 tarih ve 4447 sayılı yasanın 11.maddesiyle 79.maddeye birinci fıkradan sonra gelmek üzere iki fıkra eklenmiş; işverenin sigortalıyı ayın tüm günlerinde çalıştırmadığını, belgeleriyle birlikte kuruma bildirmemişse, primleri ödenmeyen günler için resen prim tahakkuk ettirileceği ve 80.maddeye göre eksik kalan primlerin tahsil edileceği düzenlemesi getirilmiştir. Bu da göstermektedir ki, kısmi bildirimler sigortalının o ay içinde tam çalıştığına karinedir ve bunun aksini iddia eden, bu iddiasını ispat edecektir.

 

Somut olayda; davacı sigortalı , davalılar SSK ve işverenler Hayrettin ve Hayrullah olup; Davalılara ait ayakkabı imalatı işyeri Kurumca 2.2410.010276009.34 sayı ile 01.04.1979 tarihinde 506 sayılı Kanun kapsamına alınmıştır. 1998/2 itibariyle gayri faal olduğu, 01.03.1998 tarihinde tekrar 506 sayılı yasa kapsamına alındığı , dava tarihinde halen faaliyetine devam ettiği davalı Kurumca bildirilmiştir.

 

31.01.1995 tarihinde kurum müfettişlerince işyerinde yapılan tespit ve incelemede işveren davacının işe giriş ve çıkış tarihlerine ilişkin belgeleri sunamamıştır. Ne var ki, kuruma verilen bir kısım dönem bordrolarında davacının ismi yer almış; bir kısmında ise yer almamıştır. Talep edilen Şubat 1991-Ekim 1994 arası dönem için fiili ve sürekli çalışma olgusu, eksik verilen belgeler kapsamında aynı bordroda isimleri bulunan tanıkların beyanları ile doğrulanmıştır. 1991/2.dönemden sonraki sürelere ilişkin hususlar bozma kapsamı dışında kalmakla kesinleşmiş; 1991/2 dönem bordrosunda davacının 120 gün çalışması kuruma bildirilmiş; bu dönem içinde işe yeniden girişine ilişkin bir kayda ise bordroda yer verilmemiştir. Uyuşmazlığa konu 1991/1.dönem bordrosu ise kuruma verilmemiştir.

 

Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda; işverenince çalışması kuruma kısmen bildirilen sigortalının eksik bildirimlere yönelik olarak açtığı davada hak düşürücü süre gerçekleşmemiş olup; bordro tanıklarının beyanları ile de fiili çalışma olgusu kanıtlanmıştır. Mahkemece bu döneme ait sigortalı hizmetin varlığının tespiti usul ve yasaya uygun olup, direnme kararının onanması gerekir.

 

SONUÇ : Davalı SSK ve işveren Hayrettin Güler vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 23.06.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.