Askeri Görevde Yaralanma Tazminat Davası-Askeri Yüksek İdare Mahkemesi

T.C. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
2.Dairesi

Esas: 2010/360
Karar: 2010/1253
Karar Tarihi: 24.11.2010

TAZMİNAT DAVASI – EYLEMİN SUÇ OLARAK KABUL EDİLİP EDİLMEMESİYLE AYNI EYLEMİN TAZMİN YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN ORTADAN KALDIRILMASI HUSUSLARININ FARKLI KONULAR OLMASI – CEZA MAHKEMESİNİN VERMİŞ OLDUĞU BERAAT KARARININ TAM YARGI DAVASININ KABULÜNÜ GEREKTİRMEYECEĞİ

ÖZET: Somut olayda davacının kendisine daha önceden el bombası konusunda gerekli eğitimler verilmiş ve el bombasının emniyetine ilişkin uyarılar yapılmış olmasına rağmen, nöbet hizmeti nedeniyle ve sağlam olarak teslim edilen el bombasını kurcalamaya başladığı, önce bombanın gövdesi ile tapa kısmını birbirinden ayırdığı, arkasından da patlayacağım bildiği halde bombanın fünyesini çektiği, bu hareketleri bilerek ve isteyerek gerçekleştirdiği ve meydana gelen zararlı sonucun kendi kasıtlı hareketlerinden kaynaklandığı, böylelikle davalı idarenin tazmin sorumluluğunun ortadan kalktığı, zira hizmetle meydana gelen zararlı sonuç arasındaki illiyet bağının, davacının kasıtlı hareketleriyle kesildiği, her ne kadar 7.Kor.K.lığı Askeri Mahkemesince yapılan yargılama sonunda, <davacının suç kastıyla hareket etmediği> gerekçesiyle beraatına karar verilmiş ise de; Askeri Mahkemenin gerekçeli kararı incelendiğinde, maddi olayın yukarıda anlatıldığı şekilde sabit olduğu hususunun Askeri Mahkemece de tespit edildiği, ancak Askeri Mahkemece, davacının <kendisini askerliğe elverişsiz hale getirme kastının> bulunmadığı sonucuna ulaşılarak beraat kararı verildiği, oysa bu kararın maddi vakanın cereyan etme şekline dair gerçeğini ortadan kaldırmadığı, bir eylemin suç olarak kabul edilip edilmemesi ile, aynı eylemin tazmin yükümlülüğünün ortadan kaldırılması hususlarının birbirlerinden farklı konular olduğu ve ceza mahkemesinin vermiş olduğu beraat kararının, tam yargı davasının da kabulünün gerektiği şeklinde bir sonuç doğuramayacağı, bu nedenle davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin hukuki dayanaktan yoksun olduğu sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.

(2709 S. K. m. 125)

Davacı vekili; 30.12.2009 tarihinde Tokat İdare Mahkemesinde ve bu kanalla 07.01.2010 tarihinde AYİM’de kayıtlara geçen dava dilekçesinin, AYİM 2.D.nin 20.01.2010 tarih ve 2010/52-71 E-K sayılı Kararı ile reddedilmesi üzerine, 04.03.2010 tarihinde Tokat İdare Mahkemesinde ve bu kanalla 09.03.2010 tarihinde AYİM’de kayıtlara geçen yenileme dilekçesinde ve savunmadan sonra sunduğu cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin 70’inci Mknz.P.Tug.K.lığı emrinde Mardin Midyat’ta askerlik hizmetini yerine getirdiği 13.12.2007 tarihinde, nöbeti esnasında kendisine daha önce teslim edilen el bombasının fünyesinin kazaen patlaması sonucunda yaralandığını ve sağ el ve kolundan sakat kaldığını, bu kaza nedeniyle çalışma gücünü ciddi oranda yitirdiğini, olayda kasıt ve kusurunun olmadığını, keza olay nedeniyle 7.Kor.K.lığı Askeri Mahkemesinde yapılan ceza yargılaması sonunda müvekkili hakkında kasıt yokluğundan beraat karan verildiğini, bir kamu hizmeti olan askerlik hizmetinin ifası sırasında meydana gelen olayda idarenin kusursuz sorumluluğunun bulunduğunu, müvekkiline teslim edilen el bombasının teslim eden tarafından güvenlik kurallarına uygun şekilde kontrol edilmediğini, hizmette tedbirsiz ve dikkatsiz davranıldığını, idarenin görevlisinin bu kabil hizmetler için eğitilmediğinin görülmekte olduğunu, doğan zararla da eylem arasında illiyet bağı ve idarenin tehlikeli faaliyeti söz konusu olup, uğranılan zararın kusursuz sorumluluk ilkesine göre tazmininin gerektiğini, bu amaçla 09.09.2009 tarihinde davalı idareye müracaat ettiklerini, ancak 60 gün içinde yanıt verilmeyerek taleplerinin zımnen reddedildiğini, meydana gelen maddi ve manevi kayıpların karşılanmasının gerektiğini ileri sürerek, 100.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi olmak üzere toplam 200.000 TL tutarındaki tazminatın olay tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucunda; askerlik görevini Piyade Er olarak 70’nci Mknz.P.Tug.1’inci Mot.P.Tb.2’nci Mot.P.Bl.K.lığı (Mardin-Midyat) emrinde yerine getiren davacının 13.12.2007 tarihinde Akrep Üs Bölgesinde gözetleme ve emniyet görevini icra etmek üzere Bölükten Üs Bölgesine gittiği ve giderken kendisine bir adet savunma tipi el bombasının sağlam vaziyette teslim edildiği, daha önceki eğitimlerde el bombası attığı ve el bombasının emniyeti konusunda gerekli eğitim ve bilgilendirmenin yapıldığı anlaşılan davacının, nöbet yerinde el bombasını hücum yeleğinin bomba cebinden çıkardığı ve bombayı kurcalamaya başladığı, bilahare bombanın tapa ve gövde kısımlarım birbirinden ayırdığı, gövde kısmını mevziden ileriye fırlattığı, tapa kısmında bulunan fünyeyi çekerek patlamaya neden olduğu, bu patlama neticesinde sağ elinden yaralandığı ve hemen tedavisine başlandığı, Ankara GATA Hastanesinde yapılan tedavileri sırasında 27.05.2008 tarihinde askerlik hizmet süresini tamamlayarak terhis edildiği, terhisinden sonra da tedavisine devam edilen davacı hakkındaki Ankara GATA Hastanesinin 13.03.209 tarih ve 943 sayılı sağlık kurulu raporu ile; <Opere alt flep onarım ameliyatlısı> tanısı konularak <25/A F10, Askerliğe elverişlidir. Komando olamaz. Sağ el 1. parmağının kullanım zorunluluğu olan özellik gerektiren (kuyumculuk ve benzeri) işlerde çalışamaz. Bunun dışındaki faaliyetlerde çalışır> şeklinde karar verildiği, bu raporun ardından davacının vekili aracılığıyla 09.09.2009 tarihinde davalı idareye müracaatta bulunarak maddi ve manevi tazminat talep ettiği, bu talebe 60 günlük yasal süre içinde yanıt verilmeyerek zımnen reddedilmesi üzerine, süresi içinde işbu davanın açıldığı, bu arada davacı hakkında kendini yaralaması nedeniyle <Kendisini askerliğe elverişsiz hale getirmeye teşebbüs> suçlamasıyla 7’nci Kor.K.lığı Askeri Savcılığınca ceza davası açıldığı, aynı Komutanlık Askeri Mahkemesince yapılan yargılama sonunda Mahkemenin 19.03.2009 tarih ve 2009/498-393 E-K sayılı kararı ile beraat kararı verildiği anlaşılmıştır.

İdare hukuku ilkelerine ve T.C.Anayasasının 125 inci maddesine göre; idare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlüdür. Bu suretle idarenin sorumluluğu Anayasa prensibi olarak kabul edilmiştir. İdarenin sorumluluğunun hangi esaslara göre belirleneceği Anayasada belirtilmemiş olup bu meselenin halli doktrin ve yargı kararlarına bırakılmıştır. Günümüzde idarenin sorumluluğu; hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkelerine dayandırılmaktadır. İster hizmet kusuru ister kusursuz sorumluluk ilkelerine dayandırılsın idarenin tazminle sorumlu tutulabilmesi için bir zararın varlığı, zararı doğuran işlem veya eylemin idareye yüklenebilir nitelikte olması, zararlı sonuçla işlem veya eylem arasında doğrudan doğruya bir illiyet bağının bulunması ve bu illiyet bağını kesecek harici bir etken bulunmaması, zarara yol açan eylemin bir hizmet kusuru teşkil etmesi veya kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanmasına elverir nitelikte olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi zorunludur. Maddi olguda bu koşullardan birinin yokluğu, idarenin tazmin sorumluluğunu kaldırır. Ortada bir zarar yoksa veya meydana gelen zarar idari eylem ya da işlemden doğmamış ise, yahut zararla idari eylem veya işlem arasında nedensellik bağı kurulamıyorsa idarenin tazmin sorumluluğundan söz edilemez.

Somut olayda davacının kendisine daha önceden el bombası konusunda gerekli eğitimler verilmiş ve el bombasının emniyetine ilişkin uyarılar yapılmış olmasına rağmen, nöbet hizmeti nedeniyle ve sağlam olarak teslim edilen el bombasını kurcalamaya başladığı, önce bombanın gövdesi ile tapa kısmını birbirinden ayırdığı, arkasından da patlayacağım bildiği halde bombanın fünyesini çektiği, bu hareketleri bilerek ve isteyerek gerçekleştirdiği ve meydana gelen zararlı sonucun kendi kasıtlı hareketlerinden kaynaklandığı, böylelikle davalı idarenin tazmin sorumluluğunun ortadan kalktığı, zira hizmetle meydana gelen zararlı sonuç arasındaki illiyet bağının, davacının kasıtlı hareketleriyle kesildiği, her ne kadar 7.Kor.K.lığı Askeri Mahkemesince yapılan yargılama sonunda, <davacının suç kastıyla hareket etmediği> gerekçesiyle beraatına karar verilmiş ise de; Askeri Mahkemenin gerekçeli kararı incelendiğinde, maddi olayın yukarıda anlatıldığı şekilde sabit olduğu hususunun Askeri Mahkemece de tespit edildiği, ancak Askeri Mahkemece, davacının <kendisini askerliğe elverişsiz hale getirme kastının> bulunmadığı sonucuna ulaşılarak beraat kararı verildiği, oysa bu kararın maddi vakanın yukarıda anlatıldığı şekilde cereyan ettiği gerçeğini ortadan kaldırmadığı, bir eylemin suç olarak kabul edilip edilmemesi ile, aynı eylemin tazmin yükümlülüğünün ortadan kaldırılması hususlarının birbirlerinden farklı konular olduğu ve ceza mahkemesinin vermiş olduğu beraat kararının, tam yargı davasının da kabulünün gerektiği şeklinde bir sonuç doğuramayacağı, bu nedenle davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin hukuki dayanaktan yoksun olduğu sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.

Açıklanan nedenlerle;

Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDİNE,

24 Kasım 2010 tarihinde OYÇOKLUĞU ile karar verildi.

KARŞI OY GEREKÇESİ

İdarenin, organ ve ajanları aracılığı ile hizmeti iyi ve sağlıklı bir şekilde yürütmesi sorumluluğu mevcuttur. Hizmetin istenilen seviyede devamlı ve hatasız bir şekilde yürütülmesi zorunluluğu idarenin geniş bir yelpaze içinde yer alan konularda denetim ve gözetim yükümlülüğünü de beraberinde getirmektedir. Devlet adına kamu hizmeti yürüten idarenin, halin icaplarına göre hizmeti devamlı ve en iyi şekilde topluma arz etmesi, hizmeti yürütürken kimsenin zarara uğramaması için gerekli önlemleri alması zorunludur. Bu zorunluluğun gereği gibi yerine getirmemesi hizmetin kusurlu işlediğinin açık delilidir.

Dava konusu olayda davacının; kendisine daha önceden el bombası konusunda gerekli eğitimler verilmiş ve el bombasının emniyetine ilişkin uyarılar yapılmış olmasına rağmen, tatbikat hizmeti nedeniyle ve sağlam olarak teslim edilen el bombasını kurcalamaya başladığı, önce bombanın gövdesi ile tapa kısmını birbirinden ayırdığı, arkasından da patlayacağını bildiği halde bombanın fünyesini çektiği ve meydana gelen patlama sonucunda yaralandığı hususunda ihtilaf yoktur.

Görevin özelliği gereği olarak personelin her türlü faaliyetinin (görev, dinleme ve diğer faaliyetler) 24 saat esasına göre aralıksız olarak yürütüldüğü tatbikat bölgesinde her türlü faaliyetin TSK. İç Hizmet Kanunu ve Yönetmeliği hükümlerine göre yürütülmesi ve denetlenmesi hizmet gereğidir. Bu kapsamda idarenin hizmetin yürütülmesi esnasında kimsenin zarar görememesi için gerekli eğitim disiplin ve kontrol işlemlerini yerine getirmesi gerekir. Oysa ki davacı bir tatbikat esnasında ve tamamen idarenin kontrolü altında bulunan bir mahalde kendisine teslim edilmiş olan el bombasının fünyesinin patlaması sonucunda yaralanmıştır. Bu kapsamda, 7.Kor.K.lığı Askeri Mahkemesince yapılan yargılama sonunda, davacının kendisine sağlam olarak teslim edilen el bombasını kurcalamaya başladığı, önce bombanın gövdesi ile tapa kısmını birbirinden ayırdığı, arkasından da patlayacağını bildiği halde bombanın fünyesini çektiği, bu hareketleri bilerek ve isteyerek gerçekleştirdiği hususu tespit edilmesine rağmen <davacının suç kastıyla hareket etmediği> gerekçesiyle beraatine karar verildiği görülmektedir.

Kaldı ki, davacının yakın zamanda çocuğunu kaybetmiş olmasının ve eşinin bunalımda olmasının (kendisine verilmiş olan izinlere rağmen) amiri konumundaki idare ajanları tarafından bu durumun davacının kendisine veya çevresine bir zarar verme potansiyeli oluşturduğunun ve böyle bir durum söz konusu olmasa da davacının icra edeceği herhangi bir faaliyet kapsamında dikkatsizlik ve/veya konsantrasyon eksikliği nedeniyle bir kaza potansiyelinin bulunduğunun dikkate alınarak, davacıya her türlü riski taşır şekilde el bombası ve silah teslim etmek yerine, davacıya yönelik gözetim tedbirleri ve rehberlik tedbirleri aldırmanın daha yerinde bir davranış olacağı da değerlendirilmiştir. Davacının durumu deyim yerindeyse uykusuz kalmış bir şoförden uzun mesafeli bir yolu kazasız olarak tamamlamasının talep edilmesi durumuna benzemektedir. Diğer bir deyimle, davacının psikolojik durumu dikkate alındığında olay ve/veya kazanın meydana geleceğini tahmin etmenin hiç de zor olmadığı görülmektedir.

Bu çerçevede dava konusu olayda, idarenin hizmetlerinden ayrı düşünülemeyecek olan ajanın eğitim, yetiştirilme, denetim ve gözetim konularında idarenin sorumluluklarını yeterli seviyede yerine getirdiğim yani hizmetin yürütülmesi esnasında kimsenin zarar görmemesi için gerekli tedbirleri tam olarak aldığım söylemek mümkün değildir.

Bu nedenle davacının uğramış olduğu maddi ve manevi zararların davacının müterafik kusuru da dikkate alınarak karşılanması gerekirken aksi yönde oluşan çoğunluk kararına katılmadık. 24.11.2010

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *